25 Ağustos 2014 Pazartesi

İnanç özgürlüğünü savunurken inanca sövebilmek

Türkiye'deki Alevilik meselesi dini, sosyolojik ve siyasi boyutları nedeniyle karmaşık bir konu. Üzerinde konuşup da çok ağır eleştiriye maruz kalmamak mümkün değil. Ancak meselenin uçlarında gezen görüşleri eleştirmek ve tarafları itidale davet etmek de bir görev olarak ortada duruyor. Özellikle aşağıda linkini paylaşacağım ve Murtaza Demir tarafından kaleme alınmış "İmamınızı da Alın Gidin!" başlıklı yazıyı okuyunca bu konuda bir şeyler söylemek istedim:



Yazının sadece son paragrafını alıntılamakla yetineceğim. Ancak yazının tamamının okunması değerlendirmelerin daha iyi anlaşılması için faydalı olacaktır:

"Caminizi, minarenizi, hoparlörünüzü istemiyoruz! Köyümüze gelecekseniz; okulla, kütüphaneyle, kitap, bilimle gelin… “Hayır” diyorsanız imamınızı da alıp Keçeci Baba köyünü terk edin!
Gidin!!!"

Yazıda bir alevi köyüne yapılacak cami üzerinden dinin ne kadar geriletici olduğuna dair klişe pek çok kaba değerlendirme yapılırken, diğer taraftan inanç özgürlüğü adına Alevilerin haklarının savunulması yapılıyor. Yazı, bizim aydın profilimizde sıkça rastladığımız öğrenilmiş cahillikler ve iflah olmaz saldırganlıklarla dolu. Aklı selimden ve uzlaşmadan uzak ve hırçın.

Yazının detaylı analiziyle oyalanmadan bu konudaki temel doğrular üzerinden makul bir noktaya gelmeye çalışalım:
Cemevleri üzerinden yürütülen tartışmalara baktığımda, etrafında modern dünyanın tabu kavramları ile bezenmiş söylemler görüyorum; inanç özgürlüğü, insan hakları, örgütlenme hakkı, vb. Bu kavramların pek çoğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde (İHEB) vurgulanmıştır. Örneğin din özgürlüğü, beyannamenin 18. Maddesinde yer aldığı haliyle şöyledir:
Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.

Buraya kadar sorun yok. Aslında, bu tür konular, tarafların “anlaşmaya gönlü olduktan sonra” kolay çözülecek hususlardır. Nitekim rahatlıkla söyleyebilirim ki, yazıda problemin kaynağı ve çözümün önündeki engel olarak suçlanan Sünni grubun, din-diyanet özgürlüğü ile ilgili hiçbir probleminin olmadığını gayet iyi biliyorum. Sıradan vatandaşa sorarsan “herkes istediği yere gitsin” diyecek zaten. Ayrıca, dinin ana kaynakları da “dinde zorlama yoktur” diyerek bu konuda temel çerçeveyi çiziyor. Diğer taraftan Alevi birisi de cemevine gitmekten, orada ibadet etmekten men edilmiyor. Salt ibadet maksadıyla cemevlerine cami gibi bir statü verilmesi de yine oturup müzakere edilebilecek hususlar.

Çözümü zorlaştıran, ilgili tarafları kendi siyasi bahçesi olarak kullanmaya devam etmek isteyen siyasilerin, taraflar içerisindeki marjinal görüşleri öne sürmeye devam ederek, bahçelerini kaybetmemek istemeleri.
Bu tür marjinal bakışlardan birini yansıttığını düşündüğüm yukarıdaki yazı şöyle bir kritik edelim:

1.       Din özgürlüğü adına dine-diyanete sövmek: İçerisinde din özgülüğü adına cemevlerinin statü kazanmasını talep ederken, yine bir din objesi olan cami, türban, imam vb kavramlara hakaretler ediliyor. Yani, sen de ben de kendi özgürlük alanlarımıza sahip olalım ve yaşayalım yaklaşımı söz konusu değil.

2.       Öfkeyle akla ilk gelen parlak ama mantıksız görüşlerle çözüm aramak: Dinin, ilerleme için engel olduğu, insanları uzaya çıkarmayacağı gibi akla ziyan tespitlerden sonra vergisinin camilere harcanmaması gerektiğini iddia ediyor. Bu parlak fikrin toplumda belirleyici bir yöntem olarak kabul edildiğini düşünelim: Çoğunluğu müslüman olan bu ülkedeki Müslümanların kalkıp “benim vergimle meyhaneye, kerhaneye, yol, su, elektrik gitmesin” diyebileceğini aklına getirmiyor mu? Bu tür yazılar, düşünme yetisi azalmış okuyucuları hipnoz etmek ve onları slogan cümleleri tekrarlayan papağanlara çevirmek için çok etkilidir.

3.       Din kavramı konusundaki tereddütler ve tutarsızlıklar: Bir yandan, dinin bütünsel olarak bizi uzaya çıkarmadığı, vb tespitler havada uçuşurken, diğer yanda başka bir inanç disiplini kabul edilerek sunulan Aleviliğin yüceltilmesi, özgürleştirilmesi savunuluyor. Sünni dinin yaptığı uyuşturma etkisi ile Aleviliğin yapacağı etki arasında nasıl bir nitelik farkı olduğuna dair nokta, okuyucunun gözünden kaçırılıyor.

4.       Alevilik konusundaki muğlaklıklar: Alevilik konusundaki en büyük engel bence bu. Aleviler başta olmak üzere, toplumda Aleviliğin nereye oturtulacağı konusunda uzlaşma yok. Bir uçta, Sünnilerle hiçbir problemi olmayan, 12 İmama sadık ve ibadet konusunda da benzerlikler gösteren Alevilik, diğer uçta ise Alisizlikten de öte Ateist Alevilik… Müzakerede masadaki taraflar kimler, hepsinde biraz mı var, yoksa bir-iki grup hepsi adına mı pazarlık ediyor. Cemevi, Camiye mi alternatif, yoksa eskiden ve esasında olduğu gibi dergah/tekke niteliğinde mi ayrıcalık isteniyor… Örneğin, paylaştığım yazının yazarı, ortadoğudaki akla ziyan uygulamaları İslam'a mâl ederek, "defalarca söyledik, bunlar Müslümanlıksa biz Müslüman değiliz" diyor. 

Çözüm nasıl olabilir?
Bence din özgürlüğü konusunda İHEB’e ihtiyaç duymayacak kadar özgürlükçü bir inanç temeli üzerindeyiz. Diğer taraftan mesele çözüm bulmak olunca, Alevisi-Sünnisi halkımız çoğunlukla meselelere oldukça anlayışlı, kavga ve çatışmadan uzak şekilde bakıyor. Dolayısıyla hepsi müzakere edilebilir.

Açıkçası herkesin mutabık kalmasını beklemek de bence gerekli değil. Kendi görüşünü adam akıllı tanımlama kayıt ve şartıyla Alisiz Alevilik de dâhil olmak üzere tüm gruplar kendi görüşlerini ilan etsin, ibadethane tanımını da yapsın, meydana çıksın, hakkını talep etsin. Devlet de bence hepsine (belirli bir sayıyı aşanlara mezhep/din hüviyetiyle bakarak) vermesi gereken tüm hakları versin. Dileyenin cemevi camiye alternatif olsun, dileyeninki dergah/tekke gibi açılsın. Dileyen dilediği yere gitsin; yeter ki, gittiği yerde başlangıçta tanımlanan çerçeve dışında bir propaganda yapılmasın, öfke ve kin telkin edilmesin. N’olur? Kime zararı dokunur? Sünnilere mi? Kesinlikle HAYIR…

O halde bunun önündeki engel ne? Bence öncelikle Alevilerden beslenen siyasiler… Çünkü böyle yaptıklarında, Aleviler içindeki azınlık olan; ama sesi en çok çıkıp Alevileri temsil ettiğini Alisiz ve Ateist Aleviler çok azınlıkta kalacak, aslında ne kadar temelsiz ve marjinal oldukları gün gibi ortaya çıkacak. Açıkçası ne kadar marjinal de olsa, onların da görüşlerini yaşatmaya hakları var. Ancak artık ellerinde Alevileri sömürme malzemeleri ve gerekçeleri alınmış olacak. Çünkü yaptıkları mücadelenin Ali ve Aleviler hatırına olmadığı, çoğunlukla din düşmanlığı ekseninde hareket ettikleri kin ve öfke ile dini değerlere saldırdıkları deşifre olacak. Örneğin bu yazının yazarı, etrafında, kendisi gibi Alisiz, hazımsız ve öfkeli kaç kişi bulacak? Kimleri kışkırtacak? Muhtemel ki sövmeye devam edecek, ama dinleyeni kalmayacak.

O yüzden, Alevilik sorunu sadece Alevilerin değil; tüm toplumun problemidir ve çözümü de İslam’ın bizatihi kendisinin sağladığı özgürlük alanında mevcuttur.Çevremizdeki olaylara bakarsak, bu konunun önümüzdeki yıllarda kaşınacağı ve yeni bir çatışma alanı oluşturulacağı dikkate alındığında, bu marjinal ağızlara laf bırakmayacak şekilde, temelden ve acilen özgürlükçü ve inanlara saygı çerçevesinde bir çözüm üretilmesi gerektiğini düşünüyorum.