(Bu yazı SD Platform dergisinin 2. sayısında Mart 2007'de yayınlanmıştır).
Bilgisayar uygulamaları sağlık hizmet
sunumunda düşündüğümüzden çok daha fazla alanda kullanılmaktadır. Özellikle son
yıllarda dramatik bir şekilde arttığını gözlemlediğimiz bu kullanım alanlarını
kısaca şu şekilde sınıflandırabiliriz:
- Sağlık hizmeti için
programlama metodolojileri: Nesne tabanlı, konu tabanlı, bileşen
tabanlı, durum tabanlı, genetik ve evrimsel programlama, bulanık (fuzzy)
programlama… vb metodolojiler,
- Tıbbi görüntüleme
için bilgisayar uygulamaları: Tıbbi görüntü segmentasyonu ve tıbbi
görüntülerin 3 boyutlu gösterimi,
- Web uygulamaları ve
yazılım mühendisliği,
- Veritabanlarından
bilgi (knowledge) çıkarımı: Veri madenciliği, sınıflama ve
ilişkilendirme algoritmaları,
- Tele-tıp ve
Tele-bakım uygulamaları: E-sağlık, tele-tıp ve Internet ve intranet
üzerinde bilginin yönetimi metodolojileri,
- Sağlık
hizmetlerinde yapay zeka sistemleri: Uzman sistemler, tanı-destek
sistemleri,
- Karar-destek sistemleri:
Bilgi tabanlı sistemler, istatistik modelleri, bulanık (fuzzy) modeller,
evrimsel programlama, hibrit sistemler, akıllı ajanlar
- Kanıta dayalı tıp
uygulamaları: bilgisayar destekli tanı ve tahmin, risk analizi,
örnek tabanlı eğitim, problem tabanlı eğitim, vaka tabanlı muhakeme
(case-based reasoning)
- Sağlık bilgi
yönetim sistemleri: elektronik hasta kayııtları, karar-destek
sistemleri, sağlık bilgi yönetimi uygulamaları, klinik bilgi sistemi
tasarım mimarileri ve elektronik doküman değişimi,
- İnsan-bilgisayar
etkileşimi (İBE): insan faktörü, kavramsal (cognitive) modelleme, problem
çözme stratejileri, linguistik algılama, kullanıcı arayüz tasarımı, sanal
gerçeklik [1]
Dikkat ederseniz burada elektronik temelli
çözümlerden veya kişisel sağlık destek ürünlerinden hiç bahsetmedik. Buna rağmen,
bilgisayar uygulamalarının sağlık hizmetlerinde ne denli yoğun şekilde kullanıldığı
kolaylıkla görülmektedir.
Sizlere bu yelpazeyi sunduktan sonra,
yukarıda son maddede belirtilen İnsan-Bilgisayar Etkileşimi, İBE
(Human-Computer Interaction, HCI) konusundan ve özellikle sağlık hizmetlerindeki
öneminden bahsetmek istiyorum. Ama daha önce biraz geçmişe gidelim…
Mikroişlemciden kişisel bilgisayarlara
1948 yılında yarıiletkenlerin, ardından da
transistörlerin icat edilmesiyle, 1950’lerin başından itibaren ikinci kuşak
bilgisayarlar geliştirilmeye başlandı. 1965’te tümleşik devrelerin icat
edilmesiyle daha da küçülen ve hızlanan üçüncü kuşak bilgisayarlar, ilk defa işletim sistemleri ile çalışmaktaydılar. Ancak 1980’e kadar bilgisayarlar, aldığı komutları yerine getiren ve insan
eliyle yapılan işlemleri daha doğru ve hızlı yerine getirebilen pahalı cihazlar
olarak görülmekteydi. Kişisel bilgisayarların yaygınlaşmaya başladığı 80’li yılların
başında ilk defa kişisel ve kurumsal ihtiyaçları karşılamaya talip programlar
geliştirilmeye başlandı.[2] O zamanki
programlama dilleri, haberleşme teknolojileri ve veri saklama yöntemleri ile neredeyse
sadece 8 renkli ekranlarda çalışmak, verilerimizi dosyalarda saklamak ve belki
de ancak birkaç bilgisayarı oldukça yavaş ve sorunlu hatlarla birbirine
bağlamak mümkün olabilmekteydi.
Ne var ki 1965’te ortaya atılan Moore
Kuralı (Moore’s Law) doğru çıktı. Bu kurala göre, en küçük bilgisayar
bileşeninin (entegre devre) boyutu her iki yılda bir iki kat daha küçülecek,
dolayısıyla bileşenlerin performansı artacak ve maliyeti düşecekti.[3] O
tarihten bu yana süregelen gelişmelere baktığımızda bu kuralın gerçekten de
işlediğini söyleyebiliriz. Nitekim bugün kıtalar arası veri haberleşmesinde
onlarca gigabayt seviyesine ulaşılmış, veri saklama ünitelerinin hacmi
terabaytlara ulaşmış, işlemci hızları ise yine gigahertz’ler mertebesine
çıkmıştır. Önceleri lüks ve pahalı bir cihaz olarak görülen bilgisayar,
şimdilerde günlük hayatın vazgeçilmez parçası haline gelmiştir. Bununla
birlikte bu hızlı gelişmenin insanoğlunda büyük bir tatminsizlik de oluşturduğu
söylenebilir. Nitekim artık hepimiz yeni aldığımız bir bilgisayarı 2 yıl sonra yavaş
buluyor, donanımını yükseltmeye ya da yenisini almaya çalışıyoruz.
Peki acaba bir bilgisayarın çok kızlı
olması kullanıcı beklentileri açısından yeterli mi? Elbette hayır. Hız
konusunda tabiri caizse “şımartılmaya alışan” insanoğlu, bilgisayardan artık
neredeyse kendi düşüncelerini okumasını ve kendi zevklerine göre çalışmasını
bekler hale geldi. Ve sonunda yükselen her medeniyetin başına gelen, bilişim
teknolojisinin de başına geldi, bilgisayara “sanat eli” değdi.
İnsan-Bilgisayar Etkileşimi (İBE)
branşının doğuşu…
Evet, artık kullanıcı arayüzünün tasarımı
ve kullanışlılığı, programlarda kullanılacak teknolojiden, programlama dilinden
ve metodolojiden daha da önemli hale geldi. Bu nedenle “inşaat mühendisi”
gibi çalışan yazılım mühendisleri ve programcıların yanında, “mimarlık” yapacak
İBE uzmanları çalıştırılmaya başlandı. Hatta öyle ki tasarım,
programcılığın tüm safhalarında önemli metodoloji değişikliklerinin oluşmasına
neden oldu. Yazılım geliştirme işinin, bir inşaat işi olmadığı, daha çok bir
mimari, tasarım ve sanat konusu olduğu fark edilmeye başlandı (Küçük bir not: Yazılım
ürünlerinin 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile koruma altına
alınması oldukça anlamlıdır).
Eskiden yazılımlar, sanki bir bina inşa
edercesine geliştirilir ve bunun için genellikle şelale (waterfall) metodu adı
verdiğimiz bir metodoloji kullanılırdı. Şelale metodunda analiz, tasarım,
geliştirme, test ve devreye alma… gibi işlem adımları peş peşe ve neredeyse
geriye dönüp tekrar edilemez şekilde takip edilirdi. Şimdi ise, müşterinin
ihtiyacı çok daha detaylı bir şekilde analiz ediliyor ve kullanıcı
merkezli tasarım yapılıyor. Ekranlar tasarlanmadan önce kağıt üzerinde
denemeler yapılıyor, tüm süreçler üzerinde detaylı çalışma yapılıyor. Hatta
yazılım geliştirilmeye başlansa bile, iteratif bir metodoloji ile her adımda
müşterinin onayı alınarak ilerleniyor.
Bu durumdan hem kullanıcılar memnun hem de
yazılım geliştiriciler… Çünkü, yazılım geliştiricilerin sık sık başına gelen en
büyük dert, müşterinin/kullanıcının işin başlangıcında ihtiyacının ne olduğunu
tam olarak bilememesi veya tarif edememesidir. Sonuçta ortaya ürün
çıkartıldıktan sonra talep edilen en küçük değişiklik bile, 3 oda 1 salon
olarak inşa edilmiş bir binaya 4. odanın eklenmesi gibi birşeydir ki, inşaat
tamamlandıktan sonra bunun ne kadar zor olacağını ve böyle bir talep karşısında
yazılımcının yüz ifadesini tahmin edebiliriz (Zaten bu nedenle zavallı
programcılar uzun süre mesleklerini aktif olarak icra edemezler ve genellikle
gençliklerini kullanıcı isteklerini karşılamak için heba ederler).
Şimdi sizlere asıl konumuz olan
İnsan-Bilgisayar Etkileşiminden (İBE) bahsedebiliriz.
İnsan-Bilgisayar Etkileşimi (İBE)
İBE, insan kullanımı için hazırlanmış
interaktif bilgisayar sistemlerinin tasarımı, geliştirilmesi ve uygulanmasıyla
ilgili bir disiplindir. Adından da anlaşılacağı üzere İBE’nin üç temel bileşeni
vardır:
İnsan: bilgisayar sisteminin son kullanıcısı,
Bilgisayar: üzerinde uygulamanın çalıştığı sistem,
Etkileşim: İnsanın bilgisayardan istediği işlemler
için alınan aksiyonlar ve buna karşılık bilgisayarın ürettiği cevaplar.
İBE, bilgisayar uygulamalarının etkili
(effective), verimli (efficient) ve kullanıcıyı
memnuniyetini (users’ satisfaction) sağlayıcı olmasını
hedefler. Bunun için de yazılımın kullanılacağı yerdeki fiziksel şartlar,
teknik altyapı, organizasyonel özellikler, iş süreçleri, kullanıcı profili ve
etkileşimin oluşacağı bilgisayarlar İBE’nin çalışma kapsamına girer.
İBE konusunda yapılan çalışmalar, insanla
bilgisayar arasındaki etkileşimin gerçekleşme platformu olan kullanıcı
arayüzünde yoğunlaşmaktadır. 70’lerin sonu ve 80’lerin başında ilk defa grafik
kullanıcı arayüzünün geliştirilmesiyle bir devrim geçiren kullanıcı arayüzü, o
tarihten bu yana bilişim dünyasında meydana gelen hemen her gelişmeden
etkilenmiş, sürekli değişim göstermiştir. Örneğin ağ teknolojisinin gelişmesi, haberleşme
standartları, çoklu kullanıcı desteği, Internet, mobil sistemler, tablet
bilgisayarlar, cep bilgisayarları… vb hep İBE alanında yeni araştırmaların
yapılmasına sebep olmuştur.
Teknoloji dışında İBE alanında değişim ve
gelişim sağlayan diğer bir etken de, “insan”dır. Gün geçtikçe kullanıcı arayüz
tasarımında etken olabilecek insana ait yeni karakteristikler tespit ediliyor. İnsanın
algılama, öğrenme, hatırlama, yorumlama, kooperatif aksiyon alma, tek başına ve
grup olarak çalışma süreçleri…vb konular, yoğun akademik çalışmaların yapıldığı
alanlardır. Hatta, İBE alanında yürütülen çalışmaların kendi sınırlarını
zorlamaya başladığı son yıllarda, artık İBE’nin sektöre özel gereksinimleri de
dikkate alarak yeni standartlar ve kılavuzlar geliştirdiğini görmekteyiz. Bu
şekilde özelleşen İBE alanlarından birisi de “sağlık bilgi sistemlerinde
insan-bilgisayar etkileşimi” dir.
Sağlık bilgi sistemlerinde
insan-bilgisayar etkileşimi
İBE konusu, sağlık sektöründe oldukça
önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bu alanların başlıcalarını şöyle
sıralayabiliriz:
- Sağlık bilgi yönetim sistemleri[4],
- Tele-tıp uygulamaları[5],
- Evde bakım[6],
- Mobil sağlık bilgi sistemleri[7],
- Kanıta dayalı tıp uygulamaları[8],
- Acil servis tasarımı[9],
Görüldüğü üzere sağlık bilgi sistemleri, artık
temel ihtiyaçları görecek ve sunulan sağlık hizmetinin elektronik ortama
kaydedilmesini sağlayacak basit birer uygulama olarak görülmemektedir. En
azından gelişmiş ülkelerde böyle olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizde sağlık bilgi sistemleri ve
insan-bilgisayar etkileşimi
GYTE ve ÖDTÜ gibi bazı üniversitelerimizde
Bilgisayar Mühendisliği bölümleri altında İBE laboratuvarları ve yine ODTÜ’de Medikal
Enformatik Enstitülerimiz vardır. Bu iki disiplin, İBE ortak paydasında
birleşmekte ve benzer konular üzerinde çalışmaktadırlar. İBE konusunda ciddi
çalışmalar olsa da, henüz sağlık bilişimi ve İBE alanlarını birlikte inceleyen
yeterli akademik çalışma olduğunu söyleyemeyiz. Akademik düzeyde yetersiz olan
bu çalışmalar, doğal olarak kullanılmakta olan sağlık bilgi sistemlerinde de
eksikliğini şiddetle göstermektedir.
Bilgi sistemlerinin karmaşıklığı,
kullanım yerindeki işlemlerin dinamikliği ve karmaşıklığı doğru orantılıdır.
Buna, uygulamaları kullanacak insanların/kullanıcıların beklentilerinin
çeşitliliğini de eklemek mümkündür. Nitekim doktorlarımızın mental modelleri
(uygulamadan ne bekledikleri, işlerini hangi kurallara göre yaptıkları…vb) birbirinden
farklı olabilmektedir. Bu durum, aldıkları eğitimin karmaşıklığından, herkesin
farklı seviyede tecrübeye sahip olmasından, uyguladıkları yöntemlerin sürekli gelişmesi
ve değişmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak sonuçta yazılımcıların
doktorların ihtiyaçlarını tam olarak anlayarak doğru bir konsept modeli
oluşturmaları zorlaşmaktadır. Sektörün doğal özellikleri olan bu etkenlere bir
de ülkemizde müşterilerin, kullandıkları yazılımlarda hala İBE’yi yeterince önemsenmediklerini
göz önünde bulundurursak İBE’nin temel hedefleri olan etkinlik, verimlilik ve
kullanıcı memnuniyeti konusunda pek de iyi bir durumda olmadığımız
söylenebilir.
Bu nedenle, yazılım geliştirme konusunda
en çok sorun yaşanan ve kullanıcıların en az tatmin olduğu sektörlerden biri
sağlık sektörüdür. Hastanelerde çalışan ve bir hastane otomasyon sistemi
kullanan doktorlarımız ne demek istediğimi anlamışlardır. Aslında bu konu,
üzerinde kapsamlı bilimsel çalışmaların yapılmasına muhtaçtır; ancak ben
şimdilik sadece gözlemlerimi aktarayım. Tespitlerimin değerlendirmesini değerli
doktorlarımıza bırakıyorum…
Doktorlarımızın genelde şunlardan
şikayet ettiklerini görürüz:
- Bu uygulama işleri benim yaptığım
sırayla yapmıyor,
- Benim gerekli gördüğüm bilgileri
istediğim anda derli toplu şekilde bana sunmuyor,
- Uygulama, bana kendisini tarif
etmiyor, nasıl kullanacağımı anlamam ve öğrenmem çok zor oluyor,
- Ekranlar, ya her türlü bilgiyi tek
bir ekranda göstermeye çalıştığı için karmaşık oluyor; ya da bir işlem
için birkaç form dolaşmam gerekiyor,
- Uygulamayı kullanırken aradığımı
bulamıyorum, ekranlar arasında kayboluyorum,
- Uygulama, benim yanlış bir işlem yapmama
izin verebiliyor. O yüzden kullanırken hatalı bir işlem yapmaktan
korkuyorum,
- Uygulama yanlış bir işlem
yaptığımda, bu sorunu nasıl çözeceğimi bana göstermiyor, beni sorunla
başbaşa bırakıyor,
- Uygulamayı kullanırken, kontrolün
bende olduğunu hissdemiyorum. Uygulamanın arka planda neler yaptığından emin
değilim,
- Ekranlar uzun süre kullanım için
uygun değil, gözlerimi yoruyor, klavye ve fare kullanımı pratik değil,
- Uygulamanın kullanımı ile ilgili
yardıma ihtiyaç duyduğumda aradığım bilgiye kısa sürede ulaşmam mümkün
olmuyor
- …vb
Bu şikayetleri çeşitlendirmek ve sayısını
artırmak mümkün. Şayet yukarıdaki sorunlardan en az üçüne sahipseniz,
kullanmakta olduğunuz uygulama İBE konusunda yeterli çalışma yapılmadan
geliştirilmiştir diyebiliriz.
Bundan sonraki çalışmalar neler olabilir?
İnsan-bilgisayar etkileşimi dünyada da yeni
gelişen bir disiplin. Ancak, ülke olarak bu alanda çalışma yapmamızı geciktirecek
hiçbir mazaretimiz olamaz. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi, akademik
çalışma yapacak altyapımız zaten mevcut. Ayrıca, sağlık bilgi yönetim sistemleri
konusunda çalışma yapan çok sayıda kaliteli firmalarımız giderek daha güzel
ürünler geliştiriyorlar. Son 4 yılda bu ürünlerin kalitesinin artmasında,
Sağlık Bakanlığının rekabetçi bir ortam oluşturma gayretlerinin olduğu
gerçeğini de teslim etmek lazım. Nitekim Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl
güncellenen “Hastane Bilgi Sistemleri Alımı Çerçeve İlkeleri” ve “Birinci
Basamak Sağlık Bilgi Sistemleri Alımı Çerçeve İlkeleri” adlı dokümanlar,
fonksiyonel anlamda dahi olsa, ülke çapında uyulması gereken standartları
belirtmektedirler.
O halde, Geriye, belki Sağlık Bakanlığı’nın
da önderliği ve koordinasyonunda, üniversite ve özel sektör katılımıyla “sağlık
bilgi sistemlerinde insan-bilgisayar etkileşimi” konulu bir AR-GE çalışmasının
yapılması düşünülebilir. Hatta bildiğimiz kadarıyla bu konuda bazı
üniversitelerle görüşmeler de yapılmakta.
Bunun dışında, Türkiye Bilişim Derneği ve Tıp
Bilişimi Derneği gibi sivil toplum kuruluşları özel sektör için bir “birlikte
çalışma platformu” işlevi görerek, sağlık alanındaki bilişim ürünlerinin
kalitesini artıracak standartlar belirleyebilirler. Bu tür çalışmaların
çıktıları, Sağlık Baknalığı tarafından ulusal çözüm olarak kabul edilip tüm
hastanelerde bu standartların kullanılması teşvik edilebilir.
Bu çalışmaların en kısa zamanda
tamamlanmasını ve sağlık bilgi yönetim sistemlerinin geliştirilmesine katkıda
bulunmasını diliyoruz.
Kaynaklar
[1] Computer Applications in Health Care
(COMPAHEC), 2004 Edition
[2] Mikroişlemciler ve Bilgisayarlar, Dr Haluk
Gümüşkaya, Alfa Yayınları
[3] Electronics Magazine, 19 Nisan 1965. Moore’s
Law, Gordon E. Moore tarafından ortaya atılan deneysel gözlemlere dayalı bir
önermedir.
[4] Valentin Masero, Health Care Information
Systems, ACM Symposium on Applied Computing, 2005;
Margaret Morris, Stephen Intille, HCI Challenges in
Health Assessment, CHI, USA, 2005;
Mario Beyer, Klaus A. Kuhn, Christian Meiler, Stefan
Jablonski, Richard Lenz, Towards a Flexible, ProcessOriented IT Architecture
for an Integrated Healthcare Network, ACM Symposium on Applied Computing, 2004;
Laurence Alpay, Pieter Toussaint, Bertie
Zwetsloot-Schonk, Supporting Healthcare Communication Enabled by Information
and Communication Technology: Can HCI and related cognitive aspects help?,
Amsterdam, 2004;
Daniel M. Gloyd, Positive User Experience and Medical
Adherence, Pennsylvania, USA, 2003;
Wullianallur Raghupathi and Joseph Tan, Strategic IT
Applicaitons in Health Care, Communications of the ACM, 2002;
[5] Simon Bradley, Armstrong Projects Lttd, Human
Computer Interfaces for Telesurger, London, UK, 1999;
Margit Biemans, Janine Swaak, Marike Hettinga, Jan
Gerrit Schuurman, The Proper Involvement of Users and Behavioural Theories in
the Design of a Medical Teleconferencing Application, Florida, USA, 2005
[6] Geert de Haan, Olivier Blanson Henkemans, Amy
Aluwalia, Personal Assistants for Healthcare Treatment at Home, 2006;
Lena Mamykina, Jakob E. Bardram, Ilkka Korhonen,
Elizabeth Mynatt, Wanda Pratt , HCI and Homecare: Connecting Families and
Clinicians, Vienna, Austria, 2004;
Jakob E. Bardram, Claus Bossen and Anders Thomsen,
Designing for Transformations in Collaboration – A Study of the Deployment of
Homecare Technology, Florida USA, 2005
[7] Tapan S. Parikh and Edward D. Lazowska,
Designing an Architecture for Delivering Mobile Information Services to the
Rural Developing World, Edinburg, Scotland, 2006;
Eoin McLoughlin, Dympna O’Sullivan, Michela Bertolotto,
David C. Wilson, MEDIC MobilE Diagnosis for Improved Care, Dijon, France, 2006
[8] Bonnie E. John, Evidence-Based Practice in Human-Computer
Interaction and Evidence Maps, Missouri, USA, 2005;
[9] Thomas G. Holzman,
Computer-Human Interaciton Solutions for Emergency Medical Care, 1997;
Margit Kristensen, Morten Kyng & Leysia Palen, Participatory
Design in Emergency Medical Service: Designing for Future Practice, Canada,
2006;
Eamonn O’Neill, Dawn Woodgate and Vassilis Kostakos, Easing
the Wait in the Emergency Room: Building a Theory of Public Information Systems,
USA, 2004;
S. Mahapatra, C.P. Koelling, L. Patvivatsiri, B.
Fraticelli, D. Eitel, L. Grove, Pairing Emergency Severity Index5-Level Triage
Data With Computer Aided System Design To Improve Emergency Department Access
And Throughput, 2003
Resimler: Yrd. Doç Dr. Mehmet Göktürk, HCI, www.bilmuh.gyte.edu.tr