22 Kasım 2006 Çarşamba

Birlikte çalışmadan “birlikte çalışabilirlik” sağlanır mı?

(Bu yazı SD Platform dergisinin 1. sayısında Aralık 2006'da yayınlanmıştır).
Sadece ülkemizde değil, şu sıralar pek çok ülkede, eğitim, sağlık ve adalet konularındaki iyileştirmeler, hükümetlerin en önemli vaatleri ve hedefleri arasında yer alıyor. Bunu başarmak ve modern dünyada rekabetçi bir aktör olmak için de elbette, bilişim ve haberleşme teknolojilerini verimli şekilde kullanmaya çalışıyorlar. Özellikle sağlık alanında neler yapılıyor diye etrafımıza baktığımızda, başta Kanada, Avustralya, Malezya gibi gelişmiş pek çok ülkenin ve daha yakınımızda bulunan Avrupa Birliği ülkelerinin, bölgesel ve ulusal pek çok başarılı proje gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Tabi, başarılı gelişmelerin yanı sıra, felaket ve yıkımla sonuçlanan projeler de yok değil; ancak bunları, önde gitmenin ve keşfetmenin göze alınabilir bedeli olarak değerlendirmek yerinde olur.
Biz de ülke olarak, genelde tüm e-sağlık çalışmalarını, özelde de Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeleri yakından takip ediyor, hatta şimdiden Avrupa Birliği ile entegrasyon için hazırlık anlamında, Avrupa ülkelerinin yürüttükleri çalışma grupları ve konferanslara katılarak eşgüdümü sağlamaya gayret ediyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığının kayda değer gayretleri olduğunu görülüyor. Öyle ki; Avrupa Birliği ülkelerinin e-Sağlık alanında bu yılki ana teması “Birlikte Çalışabilirlik” (Interoperability), Sağlık Bakanlığının 3-5 Kasım 2006 tarihleri arasında İzmir’de düzenlediği I. Ulusal Sağlık Bilişimi Kongresinin de ana konusu olarak seçildi. Kongre’de, yerli ve yabancı pek çok uzman, Türkiye’de ve dünyada halen devam etmekte olan e-Sağlık çalışmaları hakkında bilgi verdi. Verilen bilgiler ışığında, Sağlıkta Dönüşüm Programının en önemli bileşenlerinden biri olan Ulusal Sağlık Bilgi Sistemi kapsamında gelinen nokta gerçekten ümit vericiydi. Katılımın ve ilginin oldukça yüksek olması da, sektörün bu tür organizasyonlara oldukça aç olduğunu gösteriyordu.
Diğer taraftan, yine “birlikte çalışabilirlik” ana konusu ile bir başka kongre, Tıp Bilişimi Derneği’nin organizasyonunda 16-19 Kasım 2006 tarihlerinde Antalya’da gerçekleşti. Burada da, çok sayıda çalıştay, bildiri ve panelle, birlikte çalışabilirlik konusunda ortak akıl oluşturmaya çalışıldı.
Aynı ana temanın her iki kongrede de işlenmesi ve yakın tarihlerde gerçekleşmiş olmalarına rağmen her ikisinin de yoğun ilgi görmesi oldukça sevindiricidir.
Ancak, her ne kadar her iki kongreye de ana konu olan “birlikte çalışabilirlik” kavramı, daha çok e-Sağlık sistemlerinin sintaktik ve semantik olarak anlaşabilmesi anlamında kullanılıyor olsa da, bu anlamı uygulamaya geçirebilmek için, sektördeki tüm aktörlerin önce kendi aralarında “birlikte çalışabilirliği” hayata geçirebilmelidirler diye düşünüyorum. Bu nedenle, iki ayrı organizasyona da ilham kaynağı olan bu kavram, bendeniz de uzun zamandır gözlemlediğim bir konuya dikkat çekme arzusu oluşturdu.
Devletin tüm sektörlerde temel belirleyici olduğu günümüz Türkiyesinde sağlık bilişimi konusunda güncel bir tartışma (kafa karışıklığı da denebilir) söz konusu ve sanıyorum bu, belki istemeden ve planlanmadan bu yılki organizasyonlarda da kendisini gösterdi. Bu karmaşa, basitçe “Türkiye’de e-Sağlık’ın nasıl yapılması gerektiği ve bu konuda ilk adımları kimin atması gerektiği hakkındadır” diyebiliriz. Aslında konunun ilk kısmı nispeten kolay. Çünkü dünyada bu alanda yapılmış başarılı/başarısız projeler, bize ne yapacağımız ve ne yapmayacağımız konusunda yeteri kadar fikir veriyor. O yüzden e-Sağlık ile ilgili hemen herkesin bu konuda söyleyecek birkaç sözü vardır. Geriye, yapılması gerekenler hakkında kimin yol/yön gösterici olacağı konusu kalıyor. İşte tartışma da tam burada başlıyor. Aslında buradaki kafa karışıklığı bir an evvel çözümlense, büyük atılımlar yapmamız ve daha rekabetçi bir ülke olmamız için hiç bir engel yok diyebiliriz. O halde bu kafa karışıklığına odaklanıp çözüm önerileri üretmeye çalışalım.
Karmaşanın tarafları
Sağlık sektöründeki tüm aktörler bu meselenin bir tarafı konumunda aslında; ama başlıcaları, devlet, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör. Şimdi elimizdeki malzemeye bakalım ve bir değerlendirme yapalım.
Devlet, adından olsa gerek, alışılmış “devletçi” tavrını devam ettirme eğiliminde ve sorunlara amatör ruhla, adım adım ve basit mantıklarla çözüm üretmek yerine, kontrolcü, masanın baş köşesinde oturan, yaptığından ve dediğinden kolay dönemeyen, biraz da hantal bir görünüm arz ediyor. Vizyon, irade ve gayret tam not alsa da, diyalog, yuvarlak masa anlayışı ve hep ileriye bakma konularında biraz daha gayret gerekli.
Diğer taraftan sivil toplum kuruluşları, devlet gibi yasama/yürütme güçleri olmasa da, sahip oldukları potansiyeli, vizyon üretme ve alternatifler oluşturmak için yeterince kullanmamakta, hatta kimi zaman maalesef hükümetlerin devlet adına yaptıkları başarılı çalışmaları, ideolojik farklılıklara kurban edebilmekteler. Aslında buralar, çözüm üretmek için en güzel buluşma noktalarıdır. Herkesin hiçbir kaygı ve endişeye düşmeden, doğru bildiğini ortaya koyabileceği belkide yegâne yerler sivil toplum kuruluşlarıdır.
Özel sektöre gelince... Onlar, özellikle en büyük müşterileri kamu kurumları olan firmalar, aslında sektör içinde olmaları ve kamudan kaynaklandığını düşündükleri reel sorunlarla doğrudan yüzleşmeleri nedeniyle en kolay kendilerinin çözebilecekleri sorunları, sadece “dile getirip”, “gerekli mercilere (kamu kurumlarına) iletip”, gereğinin yapılmasını bekliyorlar. Halbuki, birkaç firma bir araya gelip, mevzuat çerçevesine de sadık kalarak bu sorunlara sektörel ortak akıl çerçevesinde çözüm üretseler ve en azından sektör için “de facto” standartlar belirleyerek, “bundan sonra, daha iyisini bulana kadar biz bu standartlarla devam edeceğiz” diyebilseler, “kamu”dan çözmesini bekledikleri sorunları çok daha kolay ortadan kaldırabilecekler. Nitekim, dünyadaki pek çok standart, özel sektörün kaynak ayırması ve bu şekilde işbirliği ile geliştirilmeye başlanmıştır. Ancak, sektörel standartlar, beraberinde daha şeffaf ve zorlayıcı bir rekabeti getirdiğinden, şimdilik herkes ( en azından sektörün büyük temsilcileri) kendi tasındaki çorba ile yetinip, elimdekinden olurum korkusu ile ziyafetten mahrum kalmayı yeğliyorlar.
Bu arada zaman ilerliyor. Herkes kendince “gereğini yaptığını” ve “çözüm için adım attığını” düşünüyor; ama aslında sadece karanlıkta birbirimize göz kırpıyoruz. Ortada hiçbir taraf mutlak suçlu/kabahatli veya kötü niyetli olmadığından, garip bir “görevini yerine getirmişlik” havası herkesin yüzünden okunuyor. Bununla birlikte herkes kendi tamını görüp diğerinin yarımı ile meşgul oluyor. Bir süre sonra, diğerinin kusuru, kendi faziletimiz sayılmaya başlanıyor ve sonunda, aslı esası çok basit olan bir mesele kişisel ve kurumsal kaprislere kurban ediliyor. Peki, olan kime oluyor?  Olan takıma oluyor, çünkü ha bire gol yiyoruz, geride kalıyoruz, mağlup oluyoruz.
Çözüm takım oyunu
Bu arada yazının başından beri, onun bunun eksiği ile ve yapılan yanlışlıkların tespitleri ile uğraştık. Kimi zaman tespitlerimiz biraz acı (belki de kimilerine göre yanlış) olsa da, niyetimiz yargılamak değil, belki hepimizin öz değerlendirmemizi daha iyi yapabilmemize vesile olmak. Aksi halde, bizler de her karmaşanın vazgeçilmez pasif aktörleri olan “çözüm üretmeden dışarıdan gazel okuyanlar” sınıfına girmiş oluruz ki, bu en son isteyeceğimiz şeydir.
O halde, Türkiye’de dünyadaki başarılı örnekleriyle rekabet edecek, insanımızın yüzünü güldürecek bir e-Sağlık çalışması için, acizane bir “birlikte çalışma” modeli önermeliyiz.
Dediğimiz gibi, karmaşanın ilk kısmı, yani neler yapılması gerektiği, nasıl, hangi sırayla ve hangi standartlara göre yapılacağı konusunda üç aşağı beş yukarı bir mutabakat vardır. Geriye, bunları, birbirimizi beklemeden, ama belki bir organizasyon içerisinde seri ve paralel nizamda yerine getirmeye başlamak kalıyor. Elimizdeki imkanları doğru kullanalım yeter.

Bu arada, yapılan işlerin tekrar yapılmaması, çözülen bir sorunun yeniden çözülmemesi için de ortak akıl ve eşgüdüm sağlayacak mekanizmaları güçlendirmek lazım. Bütün bunlar için, herkese iş ve görev düşüyor.
Çözüm iyi bir takım oyunu... Kimi zaman kendisi de oyuna katılsa da, Devlet, esas itibariyle takımın teknik direktörü konumunda olmalıdır. Sahaya sadece idmanlarda çıkmalı, oyunda yer almamalıdır. O yüzden devlet, yakın-orta-uzun vadeli hedefleri ile ilgili daha paylaşımcı, teknik ve taktik açıdan daha çok yön gösterici ve sektörün sorunlarını daha yakından dinleyici olabilir.
Sivil toplum kuruluşları, sahip oldukları platformları, sektörle ilgili en önemli buluşma noktası haline getirecek sinerjiyi oluşturmaya çalışmalı, e-Sağlık alanında dünyada olup bitenleri ve standartları yaygın hale getirmek için daha çok gayret etmelidir. Hatta öyle ki, taktik kararların alınmasında önemli bir rol oynayabilmelidir. Bugün dünyada bırakın sadece e-Sağlık alanını, hemen her alanda sivil toplum kuruluşlarının sektörlere dair tuttukları nabız, karar vericiler için en önemli göstergelerden biri haline gelmiştir.
Özel sektör ise, doğrudan sahada top koşturan, terleyen oyunculardır. Bu oyuncular, elbette teknik taktik bilgiyi hocalarından beklerler; ama pası da onun atmasını beklerlerse oyun kilitlenir. Sektör, birbiri ile rakip olduğunu düşünerek kendi kalesine gol atmaktan vazgeçer, sadece daha iyi bir oyuncu olmak için birbiri ile rekabet etmeye çalışırsa, oyunun ve oyuncuların kalitesi artacaktır.
Sonuçta, sektördeki bütün aktörlere lazım olan “takım ruhu”dur. Takım ruhu ile oynanan oyunda, herkes kendine düşen görevi en iyi şekilde idrak eder ve yerine getirir. Başkasının bir eksiği olursa bunu derhal telafi etmeye, kaybedilen topu yeniden kazanmaya çalışır. Bütün bunları yaparken hiçbir zaman oyun disiplininden uzaklaşmaz ve ferdi oyuna kaçmaz. Başarısından dolayı kendisi alkışlansa da takımının formasını öper, başarıyı arkadaşları ile kutlar.

İşte e-Sağlık’ta başarının ve galibiyetin formülü budur. Önümüzdeki yıllarda, “birlikte çalışabilirlik” konusunda tüm aktörlerle daha çok birlikte çalışabilmek temenisiyle...

1 Nisan 2006 Cumartesi

Sağlıkta Yeniden Yapılanma ve e-Sağlık

(Bu yazı Sağlık Bakanlığı'nın SB Diyalog dergisinin 21. sayısında Nisan 2006'da yayınlanmıştır)

E-Devlet, E-Sağlık, E-Maliye... derken, Internet ve bilişim teknolojilerinin her geçen gün daha fazla alanda kullanıma geçtiğini görmekteyiz. En azından bu kelimelerin bizler için oldukça iyi anlamlar taşıdığını, bu uygulamaların hayatımızı kolaylaştıracağını ümit ettiğimizi söylemek yanlış olmaz. Ancak, dünyadaki bilişim projelerinin başarı oranına baktığımızda, bu tür projelerin çok başarılı olacağını ve gerçekten hayatımızı olumlu yönde değiştireceğini  peşinen kabul etmenin oldukça iyimser bir yaklaşım olduğunu da itiraf etmek zorundayız. Diğer taraftan başarılı bilişim projelerinin, kurumlara etkinlik ve verimlilik açısından son derece önemli katkılar sağlayadıkları da açıktır. O halde, özellikle E-Sağlık gibi ulusal çapta yürütülen bilişim projelerinde dünyadaki başarılı ve başarısız örneklerin çok iyi analiz edilmesi, doğru tespitlerin yapılması ve yanlışlardan ders çıkarılması hayati öneme sahiptir.  Unutmamalıyız ki teknoloji, ihmal edilmesi mümkün olmayan bir araçtır; ancak teknoloji tek başına herşeyin çözümü değildir...

E-Sağlık’ta Tarihçe
Profesyonel anlamda, Bakanlığımızda yürütülen E-Sağlık çalışmaları, 2003 yılında başlatılan ve Ocak 2004’te tamamalanarak Sayın Müsteşar Yardımcımız Prof. Dr.Sabahattin AYDIN’ın sunuşu ile ilan edilen Türkiye Sağlık Bilişim Sistemi Eylem Planı (www.saglik.gov.tr/tsbs )çalışmalarına dayanmaktadır. Bu plan, ilgili devlet kurumları, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının yer aldığı 10 ayrı çalışma gurubu ile çok yoğun bir çalışma neticesinde hazırlanmıştır. Halen devam etmekte olan E-Sağlık çalışmalarının bu doküman çerçevesinde ilerlediğini söyleyebiliriz.
TSBS’nin hemen ardından 2004 Mayıs ayında tamamlanan, hibe kredi ile yabancı bir heyet tarafından yürütülen “Sağlık Bilgi Sistemlerinin Mimari ve Teknolojik Altyapı Analizi” çalışması da önemli tespitlerde bulunmuştur. Yine o dönemlerde  International Telecommunication Union (ITU) ile yapılan işbirliği çerçevesinde E-Sağlık konusunda pek çok ülkede üst düzey danışmanlık hizmeti veren Dr. Salah MANDİL ile birlikte çalışılmaya başlandı. Bakanlığımızın IT danışmanlarının da katkısıyla, Dr. Mandil tarafından 2004 Ekim ve Kasım aylarında iki ayrı raporla Türkiye’de E-Sağlık uygulaması için detaylı yol haritaları çıkartıldı. Hatta, TÜBİTAK ve TÜSİAD gibi kuruluşların da bu tarihlerde benzer faydalı raporlar hazırladıklarını ifade etmekte fayda var.

Görüldüğü üzere, 2004 yılı, E-Sağlık konusunda peşpeşe analiz çalışmalarının yapıldığı, konunun dünyadaki örneklerinin incelendiği ve ulusal yol haritalarının çıkarıldığı bir yıl olmuştur. Belki de ilk defa Bakanlığımız, teknoloji konusunda uzmanlık gerektiren bir konuda çok büyük bir birikime sahip olmuş ve yine ilk defa sağlık bilişimi konusunda takip eden değil; yol gösteren, standartları belirleyen bir konuma yükselmiştir.

E-Sağlık  ve Aile Hekimliği
Şüphesiz 2004 yılı sadece raporlama ve analiz çalışmaları ile geçmedi. Ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetinde yapılan devrimler, bilişim teknolojilerinin de en yaygın şekilde kullanımını beraberinde getirdi. Bir başka deyişle, kaçınılmaz kıldı.  Şöyle ki; şimdiye kadar verinin üretildiği yerden toplanmaması sebebiyle yaşanan kalitesiz veri ve yanlış/eksik bilgi sorunu Aile Hekimliği uygulaması ile birlikte hayata geçirilen Aile Hekimliği Bilgi Sistemi (AHBS) ile aşılmaya başlandı. Şimdilik sadece Düzce’de uygulanmakla birlikte 2006 yılı içerisindeki ilk aşamada hedeflenen 10 ilde AHBS uygulaması kullanılacak ve Aile Hekimlerinin yaptıkları işlemlere dair veriler Bakanlığa elektronik ortamda güvenli bir şekilde iletilebilecektir. Esasında AHBS uygulaması, belki de ülke çapında en yaygın kullanım imkanı bulacak en önemli E-Devlet ve E-Sağlık uygulaması olacaktır.

E-Sağlık Projesi
2005 yılı, AHBS ile birlikte, sadece birinci basamak hizmetlerini değil, tüm sağık kurum ve kuruluşlarını kapsayacak bir çözüm için kolların sıvandığı bir yıl oldu. Dünya Bankası kredisi ile finanse edilen Sağlıkta Dönşüme Destek Programı kapsamında Bilgi İşlem Daire Başkanlığı (BİDB) tarafından yürütülen E1 bileşeni, o zamana kadar yapılan analiz çalışmalarının artık uygulamaya geçirilmesi için gerekli mali desteği sunmaktaydı. E1 bileşeni çerçevesinde Bakanlığımızın almakta olduğu ve almayı planladığı pek çok hizmet, donanım, haberleşme, güvenlik çözümleri mevcuttur. Bunlardan 2006 yılı içerisinde yapılmakta olan danışmanlık hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz:
-        Ulusal Sağlık Bilişim Standartları’nın geliştirilmesi:
o   Ulusal Sağlık Veri Sözlüğü’nün (USVS) hazırlanması,
o   Minimum Sağlık Veri Setlerinin (MSVS) belirlenmesi,
o   Sağlık Bilgi Referans Sistemi (SBRS) /Kodlama sistemleri paylaşım sistemi
o   Elektronik Sağlık Kaydı (ESK) veritabanının tasarlanması,
o   Hastane bilgi sistemlerinin temel modüllerinin detaylı standartlarının belirlenmesi,
o   Avrupa Birliği hasta bilgileri mahremiyetine dair kriterlerin araştırılması,

Danışmanlık hizmetleri dışında, 2006 yılı içerisinde yapılacak olan ihale ile, E-Sağlık için gerekli donanım, yazılım ve haberleşme altyapısı da temin edilecek ve 2007 ilk yarısında pilot uygulama tamamlanmış olacaktır.

Kağıt Bilgi Formlar Yerine Elektronik Minimum Sağlık Veri Setleri...
2006 yılı içerisinde devam eden Ulusal Sağlık Veri Sözlüğü (USVS) ve Minimum Sağlık Veri Setleri’nin (MSVS) belirlemesi çalışması,ülkemiz için son derece önemli, devrim niteliğinde çalışmalardır. Sağlık sisteminin yönetiminde doğru bilgi ile pek çok hayatın kurtarılacağı açıktır. Ne yazık ki; sağlık yönetiminde en büyük sorunumuz da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Malesef çok büyük gayret ve maliyet sarfedilmesine rağmen sahadan doğru verinin bir türlü elde edilememektedir. Bunun sebeplerinin analizi ve çözüm alternatiflerinin değerlendirilmesi, bu yazımıza sığmayacak boyuttadır. O nedenle sadece, Dünyadaki başarılı örneklerden yola çıkarak belirlediğimiz çözümü açıklamakla yetineceğiz.

Ulusal Sağlık Bilişim Standartları başlığı altında zikrettiğimiz USVS çalışması neticesinde, veriyi üreten ve kullanan tarafların, aynı veriden aynı manayı anlamalarını ve aynı amaçla kullanmalarını temin etmeyi sağlayan ve gerekli tüm verilerin detaylı bir şekilde tanımadığı bir sözlük geliştirilecektir. Bu sözlük içerisinden bazı veriler seçilerek Minimum Sağlık Veri Setleri (MSVS) oluşturulacaktır. MSVS örneğin; Bebek İzlem Veri Seti, Gebe İzlem Veri Seti... şeklinde belirli bir hizmet anında ortaya çıkan veri setlerini ifade edecek ve kullanılan bilgi sistemi tarafından açık bir teknoloji (XML Web Servisleri) kullanılarak Bakanlığa iletilecektir. Dolayısıyla şimdiye kadar kağıt ortamda sağlık kurumlarından İl Sağlık Müdürlüklerine, oradan da Bakanlığa iletilen ve analiz edilmesinde ciddi sorunlar yaşanan bu veriler, artık doğrudan üretildikleri yerden ve elektronik ortamda güncel olarak elde edilecektir.
Minimum Sağlık Veri Setlerinin Bakanlıkta toplanması ile oluşturulan Minimum Elektronik Sağlık Kaydı (ESK) veritabanı, tüm birimlerin ve gerektiğinde vatandaşların erişebileceği bir sistem olacaktır.

Sağlık Enformasyon Merkezi
Ulusal Sağlık Veri Sözlüğü’nün hazırlanması ve Minimum Sağlık Veri Setleri’nin belirlenmesi, Bakanlığımızın veri toplama konusudaki disiplinini de güçlendirecektir. Mevcut durumu sembolize etmek adına aşağıdaki şekilde gösterildiği üzere, merkez teşkilat birimlerinin, genellikle sadece kendi ihtiyaçlarını esas alarak, tüm taşra teşkilatı birimlerinden veri istediklerini görmekteyiz.

Halbuki, kimin hangi veriye neden ihtiyaç duyduğu ve bu veriyi sahada kimin ne zaman ürettiği belirlenip, sahadan gelen veriler / Minimum Veri Setleri aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi tek bir veri havuzunda toplanarak, çok daha az maliyette daha kaliteli veri toplamak mümkün hale gelecektir. Herşeyden önemlisi, kurulacak olan Karar-Destek Sistemi ile detaylı analizler yapılarak Sağlık Politikaları daha bilimsel ve teknik yöntemler kullanılarak yapılabilecektir.

  
Vatandaş Odaklı E-Sağlık
E-Sağlık alanında yaptığımız çalışmaları anlatırken, sadece kurumsal ihtiyaçlarımızı karşılamaya odaklandığımız izlenimi vermiş olabiliriz... Halbuki herşeyden önce, Minimum Sağlık Veti Setleri ile Bakanlığa gönderilen sağlık verileri sayesinde, sürveyans sistemi ve erken uyarı sistemi gibi sağlık hizmet kalitesini artırıcı uygulamalar gündeme gelirken; diğer tarafta Aile Hekimlerinden hastanelere gidecek olan vatandaşlarımızın randevu ve sevk işlemlerinin elektronik ortamda yapılması gibi servisler de hayata geçirilecektir. Ayrıca, verilerin otomatik olarak gönderilmesini sağlayarak, asli görevi sağlık hizmeti vermek olan sağlık personelimizin rapor ve bilgi formu hazırlama gibi idari işlerini hafifleterek verimliliği artıracaktır. Doğum ve ölüm olaylarının takibinde ve bebek, çocuk, kadın ve gebe izlemlerinde sağlayacağı imkanlar da yine doğrudan vatandaşımızın sağlığına yönelik risk ve tehditlerin erken farkedilmesine ve müdahalenin hızla yapılmasına yardımcı olacaktır.

Bilişim teknolojilerinin gün geçtikçe hayatımıza  daha fazla nüfuz ettiği bu yıllarda, “E”siz bir sağlık yönetiminin artık daha fazla devam edemeyeceğini ve gelişim-değişim döngüsü içerisinde tüm paydaşların eşgüdüm ile hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu noktadan hareketle, Bakanlığımızca yürütülen projelerde başta Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Üniversiteler ve ilgili Sivil Toplum Kuruluşları ile devamlı işbirliği içerisinde çalışılmaktadır.

Böylece, son 2-3 yıldır gerçekleştirilen Sağlık ve Bilişim Projelerinin,  kurumsal anlamdan çıkarak artık Türkiye için ilgili paydaşların da  ortak kullanabileceği  hale  getirilmiş olması, Bakanlığımızın en önemli başarılarında biri olacağını ümit ediyoruz.

Son söz olarak, geniş bir bilişim vizyonuna sahip olan ve çalışmalarımıza hiç bir desteği esirgemeyen Sayın Bakanımıza teşekkür ve saygılarımızı sunmayı vazife kabul ediyoruz.

E-Sağlık Proje Ekibi
Nihat AKPINAR
Ahmet ÖZÇAM
Dr. Betigül GÜLİTER
Emin AYDOĞAN
İlker KÖSE
Dr. Mahir ÜLGÜ
Dr. Mehmet TÜLEYLİOĞLU
Dr.Nihat YURT

Dr. Songül DOĞAN